Çöp Plaza
Merhaba Arkadaşlar,
Bu ay kitabımız Miyase Sertbarut’tan “Çöp Plaza”. Önce yazarımızı tanıyalım.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPCczibuyqKeJYlMcS4oDxYdlzlF-EmBZUdn2X1c1f84InYP5ZfvywCi36anaGueZSC1Ji97hnNohswyHJjwGA1GCZ_0nD9NoMlSGeEYifl0r6SPnXovOGzzDGZQ8IuyJjZ9RcrTCTTOYC/s200/80d61a73_o.jpeg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgw3VpBKNyRhKK8gh-wkZ0_5a0qe4eo7WPrGPPkud6hScA27_uNAjhOvxJQeqYRTpAWVURfRDRbElfJYAGdgXnlPO7MMrahaxk06bmw6FM4DtU5U8QyPb5sr9t5yp_tL-mJEBvDOrpAB4p1/s200/miyase.jpg)
Çeşitli illerde öğretmenlik yaptı. Yazmaya radyo oyunları ile başlayan Miyase Sertbarut 1996 yılında Çankaya Belediyesi ve Damar Edebiyat Dergisi'nin birlikte düzenlediği yarışmada ilk ödülünü aldı ve ilk kitabı yayımlandı: "Fasulyem Bulutlara Çıkamaz"
Bu
ödülün ardından çocuk edebiyatına yönelen yazar, ağırlıklı olarak çocuklara ve
ilkgençlik çağına yönelik çalışmalarını sürdürüyor.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiL_QQzgHX3SmIdCr0n4_fYLm1R9ggi2wSEipV1_JGma2fSs76vidjlKrEeSXB6RsDSurqdMPWvWe8tbBfx68H_OkBZ_csi4owS1_vp75qtequoov8ijGEhww6fxmwS8TzUGMeIpUa0qmco/s200/640684be_o.jpeg)
Pek çok kurumdan ödül alan
Miyase Sertbarut, Ankara'da yaşıyor.
Miraye Sertbarut'un ilham perisi de bu kurbağaymış.
ÇÖP PLAZA
Bu bir vampir hikâyesi değildir, ama kan emicilerin
varlığını gösterir. Fantastik sivri dişlerle değil, güzel gülüşlerle ısırırlar en
diptekileri. Okşamayı bilseler elleri temiz kalabilirdi, ama tırnaklarının içinde
çalıntı kan hücreleri gizli.
Maskeleri bizimkine çok benzediğinden onları suçlamakta hep
zorluk çektik, diyerek başlıyor kitap ve okuyucuyu meraklandırıyor.
Fırat’ın çizdiği ev resmini beğenmemişti öğretmen. “Otur
yerine!” dedi azarlarcasına. Var olanı değil, olması gerekeni istiyordu
öğretmen. Ev sıcaklık demekti; bahçede çiçekler, bacada duman, pencerede kedi
demekti.
Fırat, Murat, Feride anne ve babası ile Hakkâri’den göç
etmişlerdi Ankara’ya. Gülova Mahallesi’nde oturuyorlardı.
Murat evin bahçesindeki çöplerin arasından bir tabela buldu.
Önce kırmızı boya ile tabelanın tamamını boyadı. Kurumasını bekledi, ama
yeterince sabrı yoktu. Bu nedenle yeterince kurumamış kırmızının üzerine sarı
boya ile “ÇÖP PLAZA” yazdı.
Fırat “Plazanın anlamı ne?” diye sordu abisine. Çöpün ne
olduğunu biliyordu. Murat kendinden büyük bir başka bir kâğıt toplayıcısından
duyduğu ve pek beğendiği açıklamayı yaptı. “Güliverlerin yaşadığı yerler; onlar
Güliver, biz cüce.” .
Ertesi sabah sokaktan geçen herkes başını çevirip okudu “ÇÖP
PLAZA” tabelasını. O kadar çok benimsendi ki bu ad, aslında Gülova olan
mahallenin adı kısa süre içinde bütün kentte “ÇÖP PLAZA” olarak anılmaya
başladı.
O gün teras katında tuhaf bir toplantı yapılıyordu. Elit
City Sağlık Kurulu aylık toplantısı.
Başhekim: “Kamerayı kapatalım! Bu özel ve gizli bir toplantı
olacak. En ufak bir hastalık gördüğümüzde hemen önlem alıyor ve hastalığı
durduruyoruz. Fakat son altı aydır yaptığımız incelemelerin sonucu
çocuklarımızın bağışıklık sistemi ne yazık ki devre dışı. Çocuklarımızın bedeni
kendini koruyabilecek güçte değil artık.”
Yaz kış atık toplayan, çöp karıştıran, yarı aç, yarı tok
yaşayan Gülova Mahallesindeki çocukların sağlıklarını kıskanır duruma geldiler.
Gülova Mahallesi, Elit City’den, Elit City de Gülova
Mahallesinden hoşnut değildi. Tepenin ötesindeki bu site nasıl kendisine
mikropsuz, korunaklı bir dünya kurmuşsa, Çöp Plaza da öylesine açıktı her türlü
börtü böceğe, mikroba, eski yeni virüslere, yararlı zararlı bakterilere…
Pazartesi akşamı, Murat ve Feride çöp toplamak için çıktılar
dışarı. Feride güldü. “Gördün mü, şans getirdim sana. Yüz kilo vardır benimki.”
“Pazartesileri böyle oluyor zaten.” dedi Murat. “Şans mans
değil. En çok Pazartesi günü mal girer marketlere. İnsanlar hafta sonu kıtlık
çıkacak gibi alışveriş yapıp rafları boşaltıyor.”
Kitaptan küçük not: “Kıtlık açlık demektir, yoksulluk değil.”
Mahalleye kurulan siyah camlı sağlık ocağı sadece çocuklardan
kan alıyor, bu kanlar özel tüplere konuyor, beyaz tıbbi çantalar içinde özel
arabalara yerleştirilip gereken yerlere gönderiliyordu.
Elit City’deki özel laboratuvarda bütün gün kan incelemesi
yapıldı. Sonuçlar inanılmazdı. Kendi çocuklarında olması gereken her şey bu
çocukların kanında vardı. Muhteşemdi! Sanki ölümsüz kan hücreleriydiler.
Doktor Metin küçücük kan alımından çocukların bu kadar hasta
olmalarını anlayamadı. Çünkü çocuklarda ciddi kan eksikliği vardı. Hemen Sağlık
Bakanlığı’nın Halk Sağlığı Bölümü ile irtibata geçti.
Doktor Metin şaşkınlıkla kapattı telefonu. Bakanlık
programında yer almayan bu uygulamayı kim yapıyordu? Amaçları neydi? Dünyanın
hiçbir yerinde uygulaması olmayan göz bağlayarak kan alınması da bambaşka bir
soru işaretiydi. Doktor Metin bulacağı yanıttan korkmaya başlamıştı.
Haydi bakalım kitap kurtları, buradan sonrası da size
kalsın.
Arjantin’li idealist adamın dediği gibi: “Gerçekçi ol, imkânsızı
iste.”
[Ernesto Che Guevara]
Bir sonraki kitapta buluşmak üzere...
Bora KOZAK
Comments
Post a Comment