Garajdaki Giz - David Almond
GARAJDAKİ GİZ
DAVİD ALMOND
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUWIfEF3Z-yHEPsHDmALxTOBN0AZGeW26zc2WmsId7iNIK967RtVxv63zG4OCIwL1uDHyaZljICAJ57TxbgJbSRbmy5DV5SzkympNv6B3ug_SaQ9wIBKJ7XGYS_aIk37QNIv7Z6oKxKc19/s200/David+Almond.png)
GARAJDAKİ GİZ
Onu, bir pazar öğle sonrasında garajda buldum. Falconer
Sokağı’na taşındığımızın ertesi günüydü. Kış sona eriyordu. Annem tam bahar
başlarken taşınmış olacağımızı söylemişti. Garajda benden başka hiç kimse
yoktu. Bir tek ben. Onlar evde Doktor Ecel’le birlikte, bebek için tasalanmakla
meşguldüler.
Karanlığın içinde, çay kutularının arkasında, toz toprak
içinde yatıyordu. Sanki ezelden beridir oradaymış gibiydi. O kadar pis, beti
benzi atmış ve bir deri bir kemik kalmıştı ki, onu ölü sandım. Bundan daha
büyük bir yanılgı olamazmış. Bir süre sonra onunla ilgili gerçeği öğrenecektim –dünyada
ona benzer başka hiçbir yaratık olmadığı gerçeğini.
Oraya garaj diyorduk, çünkü emlakçı Bay Stone öyle demişti.
Daha çok istimlak edilecek bir yere, bir çöplüğe ya da rıhtımda yıkıp
durdukları eski depolardan birine benziyordu. Stone bizi bahçeden aşağı
götürüp, kapıyı itti ve küçük el fenerini karanlığın içine tuttu. Onunla
birlikte başımızı uzatıp, kapıdan içeri baktık.
Kahvaltıda garaja ne olacağını sordum onlara.
“Orayı temizlemeye
ne zaman gelecekler?” dedim.
Annem cık
cık yapıp içini çekerek tavana baktı.
“Birini
getirtebildiğimiz zaman,” dedi babam.
“Önemli
değil, oğlum. Şimdi değil.”
“İyi,”
dedim.
“Okula
gideceğim,” dedim.
Öğle yemeği
paketimi çantama tıkıp dışarı yollandım.
Taşınmadan önce bana okul değiştirmek isteyip istemediğimi
de sormuşlar, ama ben istememiştim. Geveze ve Avan AK’la birlikte Kenny Caddesi
Ortaokulu’nda kalacaktım. Kentin öbür tarafına otobüsle gidecek olmaya
razıydım. O sabah, bunun bana olan biten üzerine düşünme olanağı verdiğini
söyledim kendi kendime. Düşünmeye çalıştım, ama düşünemiyordum.
Ayağa kalkıp, “Garajımızda bir adam var, kız kardeşim hasta
ve bugün yeni evimizden eski okuluma gittiğim ilk gün,” demek istiyordum. Ama yapmadım. Çevremdeki suratlara bakmayı ve otobüs
virajları döndükçe öne arkaya sallanmayı sürdürdüm. Bana bakacak olan birinin
de hakkımda hiçbir fikri olmayacağını biliyordum.
O gece uyanık kalmaya çalıştım; ama olanaksızdı. Anında rüya
görmeye başladım. Bebeğin Mina’nın bahçesindeki karatavuk yuvasında olduğunu
gördüm. Karatavuk onu sineklerle, örümceklerle besledikçe güçlendi ve sonunda
ağaçtan uçup çatıların üstünden geçip, garajın tepesine kondu. Mina arka duvara
oturup, onun resmini yapmaya başladı. Ben yaklaşınca, Mina, “Yaklaşma. Sen
tehlikelisin!” diye fısıldadı.
Derken
bebek yandaki odada ağlamaya başladı ve uyandım.
Çay kutularının arasından sürünerek arkaya geçip, onun
yanına çömeldim. Tepsiyi kaldırıp, feneri yemeğe tuttum. Parmağını içine
daldırdı, yaladı ve inledi. Parmağını bir daha daldırıp, uzun, yapışkan bir
soya filizi ve sos demeti yakaladı. Dilini çıkarıp yalamaya başladı. Domuz eti
ve mantar parçalarını höpürdete höpürdete midesine indirdi, Çin böreklerini
ağzına tıktı. Kırmızı sos dudaklarından aşağı akıyor, çenesinden siyah ceketine
damlıyordu.
“Ooooh!”
dedi. “Ooooooh!
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWsoDufqH2Z4HlxaEH-bYUlM7Y5CCRIhJKPjr3xFpQUhtaKbXxdF20HsdZ3CNAsklHQEizDMguRE2ShIVeui0P1nSassZdMSDZTNCWIRbuQEcoy9ztLttgWU6syIy6EL0tLVilP-PHrDfn/s1600/mantar.jpeg)
Parmakları
eğri büğrü ve güdük, boğumları şişikti.
“Aspirini
içine at,” dedi.
Sosa iki
aspirin attım; o da onları alıp yuttu.
Üst üste
geğirdi. Eli yine yanına düştü. Başı arkaya kayıp, duvara yaslandı.
“Tanrıların
gıdası,” diye fısıldadı. “27 ve 53.”
Tepsiyi
yere yanına koyup, feneri onun üstüne tuttum. Solgun yüzü kırış kırış ve
çatlaktı. Çenesinde birkaç renksiz kıl vardı. Dudaklarının altındaki kırmızı
sos pıhtılaşmış kan gibi duruyordu. Yeniden gözlerini açtığında, aklarının
karanlık bir ağı andıran küçük, kırmızı damarlarla kaplı olduğunu gördüm. Toz,
eski kumaş ve kurumuş ter kokuyordu.
Eve geldiğimde Doktor Ecel oradaydı. Annem ve babamla
birlikte mutfaktaydı. Kucağındaki bebeğin zıbınını bağlıyordu. İçeri girdiğimde
bana göz kırptı. Babam böğrüme dirsek attı. Annemin yüzünün ne kadar ifadesiz
olduğunu fark ettim.
“Bu kör
olası ev yüzünden!” dedi annem, Doktor Ecel gidince. “Her yer bu kadar pis ve
dağınıkken, bebek gücünü nasıl toparlayabilir ki?”
Öğleyin Mina’ların ön bahçesine gittim. Mina ağacın altında,
çimenlerin üstüne bir yaygı sermiş, oturuyordu. Yanında kitapları, kalemler, ve
boyaları vardı. O gün okula gitmemiştim gene. Bütün sabah boyunca otları
temizlemiştim. Babam da ön odanın duvarlarını, duvar kağıdı yapıştırabilmek
için zımparalayıp macunlamıştı.
“Esrarengiz
adam,” dedi Mina. Tekrar merhaba.”
Önünde,
açık duran kitapta bir kuş iskeleti resmi vardı. Bunu defterine kopyalıyordu.
“Fen mi
çalışıyorsun?” dedim.
Güldü.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiArNPf5ut4EmKfsYAvw6taygF-F7lS2VbgvcP-dAiUbEAmda9tk15CFflDSruDZWV7mt9B7Cv8KKAnmEzmbLQSjmYn4G6m8gSMfAJUBfEHW2RMWudWacJpA7ckugSMMuVKWScrMGI7YFV2/s1600/kus%25CC%25A7.jpeg)
Yaygısının
üstünden bir şiir kitabı alıp açtı.
“Dinle bak,”
dedi.
Dik oturup
boğazını temizledi, okumaya başladı.
“Okula
gitmek bir yaz sabahında,
Vah!
Tüm neşeyi yok eder;
Yılıp
zalim bakışlar altında,
Küçükler
günlerini tüketir,
Sıkıntı
ve üzüntüyle iç geçirir.”
Kitabı
kapadı.
Michael adlı bir çocuk ile arkadaşı Mina’nın, Michael’ın
yeni taşıntıları evin harap garajında bulduğu bitkin ve tuhaf bir adam olan
Skellig’le olan ilişkileri anlatılıyor. Michael, ailesi ile birlikte kentin
öteki yakasında bakımsız bir eve taşınmıştır. Michael’ın kız kardeşi bu evde
doğar ve çok hastadır. Komşu evde oturan Mina, okula gitmeyen, evde annesi
tarafından eğitilen bir kız çocuğudur. Mina, yeni bir çevreye uyum sağlamaya
çalışan ve kardeşinin ölebileceği kaygısı ile kötü günler yaşayan Michael’la
arkadaş olarak ona destek olur. Mina gerçekten de çok etkileyici ve farklı bir
kızdır. Michael, evin garajında, bir süre sonra kanatları olduğunu fark ettiği,
tuhaf ve hasta bir adam olan Selli’yi bulmuştur. Bu gerçeği arkadaşı Mina ile
paylaşır. Michael ve Mina, Skellig’e iyileşmesi için yardım eder ve onun
gizemli güçleri olduğuna inanırlar. Çocukların yardımı ile gücüne kavuşan
Skellig Michael’ın kız kardeşini hastanede ziyaret eder. Romanın sonunda ise
Skellig uzaklara uçar, Michael’ın kız kardeşi iyileşerek eve döner. Farklı
olanı kabullenme, hastalık ve ölüm endişesi, taşınma gibi zor konuları iki
çocuğun arkadaşlık öyküsü ile büyülü bir şekilde yazılmış bol ödüllü güzel bir
roman. Hepinizin okumasını öneririm.
Comments
Post a Comment