Şeker Portakalı
Jose Mauro de Vasconcelos (d. 26 Şubat 1920 Rio de Janeiro, Brezilya-
ö. 24 Temmuz 1984) Brezilyalı yazar.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihngnW3sdZWaiMArROSzIr5-7AVtkSsVo-zIN3gmks9e4XJ5EjqbCOd1aWcZh6KjaYZ3cBw6b1kqRP_aY4y8qbJwQ9dOC3tfxUsBF0xTQvkcUqaVAD8XgO2gjx8MhyJUGhwEsgUFhMcBlN/s200/Jose-mauro-de-vasconcelos_505_1395839436.png)
Genellikle romanlarında, roman karakterlerinin yaşamlarında ki
zorlu yaşam koşullarını, yoksulluğu ve şiddeti tüm çıplaklığıyla anlatır; ama
özellikle Şeker Portakalı ile onun devamı olan Güneşi Uyandıralım ve Delifişek gibi bazı romanları tüm bunlarla
birlikte duygusallık ve iyimserlikte içermektedir. Brezilya'nın ormanlarında ya
da step bölgesi sertaolarda
yaşayan insanların, elmas avcısı garimpeiroların,
yerlilerin, denizcilerin, değişik insanların yaşamlarından kesitleri ve ruh
hallerini anlatır.
José Mauro de Vasconcelos’un yazdığı ilk eseri Yaban Muzu
(1942)'dur. Beyaz Toprak (1945) isimli eseri en çok beğenilen eserleri
arasındadır. Kayığım Rosinha (1961) ile ününün doruğuna çıkan yazarı dünya
çapında tanıtan eseri Zéze'nin maceralarını anlatan üçleme romanın ilk kitabı
olan Şeker Portakalı olmuştur. Bu romanı 12 günde yazdığını
belirten yazar, eserine duyduğu sevgiyi “Ama onu 20 yıldan fazla taşıdım
yüreğimde” sözüyle özetlemiştir. Eserin özgün adı O Meu Pé de Laranja
Lima’dır (1968). 24 Temmuz 1984'te hayatını kaybetmiştir. (Vikipedi)
“Uyuyalım. İnsan uyudu mu her şeyi unutur.”
ŞEKER PORTAKALI
Şeker Portakalı beş yaşındaki Zeze
isimli bir çocuğun acı hikayesini
anlatıyor. Çok fakir bir ailenin çocuklarından biridir. Beş yaşında olmasına rağmen
hayal gücü ve zekası çok gelişmiş bir
çocuktur. Mahalleye göre de fazlaca yaramaz olduğundan, mahallede şeytan
olarak anılmaktadır.
”Tahtadan başı ve dizginleri olan bir at istiyorum. Üzerine binilir ve dört nala !.. çok çalışmam gerek, çünkü ileride filmlerde
oynamak istiyorum.” der Zeze Edmundo Dayı’ya.
“İşte küçük atın. Şimdi görelim bakalım.” dedi Edmundo Dayı. Zeze
bir çırpıda gazetedeki ilaç reklamındaki cümleyi okuyuverdi.
“Çok yükseleceksin yumurcak. Adını Jose
olması boşuna değil. Sen bir güneş olacaksın ve
yıldızlar çevrende parlayacak.” diyerek
Edmundo dayısı Zeze’nin ufkunu genişletmesini sağladı.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqVWulOauw-pZsQvCZElBhH3oOIkMFl2VeE3W4imBPYQxVNMdGp6pAEk9IBSQUrcNue9MAhq4hpcmAflT8BIfvli61Jxlu_IILAcwvKJZdLQmoFjfdjk26gq4RTf-rKgThx5cx9JlMsqOV/s200/yarasa-nedir-01.jpg)
Gloria, Zeze’ye “Ah ! Ne güzel bir şeker
portakalı fidanı!” diye bağırdı. “Bak,
bir tane bile dikeni yok. Hem de öyle
kişilik sahibi ki, uzaktan bile şeker portakalı fidanı olduğu anlaşılıyor.
Senin boyunda olsam başka şey istemezdim.” dedi.
Zeze “ ama ben büyük bir ağaç istiyorum.”.
“Düşün, Zeze! Daha çok genç. Seninle birlikte büyüyecek. Günün
birinde büyük bir portakal ağacı olacak. İkiniz, iki kardeş gibi birbirinizi
anlayacaksınız. Şu dalı gördün mü? Fidanın
tek dalı olduğu gerçek, ama sanki sırtına binmen için yapılmış
küçük bir at.”
Yoksulluğun
cılız parmakları; Zeze o sabah erkenden kalktı. Totoca’nın boya
sandığını kaparak saatlerce “Açlık ve Yoksulluk Bakkaliyesi”nin önünde durdu.
Zeze o gün bin reis sahibi olmuştu. 200
reis de Serginio zorla ödünç vermişti. Vakit de akşamı bulmuştu. Koşa koşa
bakkala diye gidip, en iyisinden iki paket sigara aldı. Babasına götürdü. Babası ona kollarını açtı ve ona sımsıkı
sarıldı.
“ Babama, sakallarla kaplı yüzüne,
gözlerine baktım. “Baba… baba…” diyebildim yalnızca.
Ve hıçkırıklar sesimi bastırdı.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjr5GjPg0eQuF-sBVut2_uAqE9rR2Av2MOuq0SQi6N7sIvwZRIoOCt0kltbZonxIed36TsC3T7oaxC42WXI5xTx4-kIZ073AdhDn2oE5QcO9_09rC2OWTHfAAlMnoKHC3k92TqZ57MFxWFy/s200/vazo.jpg)
Şimdi gülüyordu. Elimi bıraktı ve
tatlılıkla, “Artık gidebilirsin altın yürekli çocuk,” dedi öğretmeni.
Zeze’nin hayal gücü yanlızlığından dolayı
gelişmişti. Evde onu anlayan pek kimse yoktu. Edmundo dayısı hariç.
İçinden şarkı söylemeyi çok seven
Zeze, sokak şarkıcısı Bay Arivaldo ile tanıştı. Biraz para karşılığında Bay
Arivaldo’nun yanında şarkı söylemeye başladı. Salı günleri okulu kırıp sokak
şarkıcılığı yapmaya başladı. Fakat adam açık saçık şarkılar söylediği için
babası onunla arkadaşlık etmesini istemedi. Zeze ise bunu anlayamadı. Çünkü
söylediği şarkıların anlamını bilmiyordu. Birgün sırf babasını mutlu etmek için
babasına bu şarkılardan birini söyledi ve hayatının en kötü dayağını yedi.
Babasında yediği bu dayaktan sonra Zeze
ölmeyi istedi. Fakat Portekizli’nin Zeze’nin hayatına girmesi ile bu düşünceden
uzaklaştı. Artık hayatında sevdiği tek kişi Portekizli idi. Zeze’ye evde atılan
dayaklar devam ediyordu. Zeze dışarı çıkamaz hale geldi. Birgün kötü haber
geldi. Portekizli arabanın içinde iken tren arabasına çarpmış. Araba paramparça
olmuş ve Portekizli ölmüştür. Hayatındaki en sevdiği kişiyi kaybetmek Zeze’yi
çok üzdü. Tam o sırada da şeker portakalının yol yapımı için kesileceği
söylentileri de çıktı. Bu duruma onun çok üzüleceğini düşünerek tüm mahalleli
Zeze’yi ziyarete geldi. Ama artık Zeze eski Zeze değildi.
Yaşadığı bu büyük acı Zeze’yi olmasında
gerektiğinden önce olgunlaştırdı.
Okuyanlara notum;
Şeker Portakalı, fakirliği, açlığı ve
çaresizliği, aynı zamanda kendinden daha kötü durumda olanlarla da elindekini
paylaşabilmeyi, zeki bir çocuğun bakış açısı ile anlatıyor. Çocukların ince
ruhlarının, saf düşüncelerinin, temiz kalplerinin muhteşemliğinden bahsediyor.
Sadece büyükleri tarafında dinlenilmek istediklerini, güvende olmak
istediklerini ve ne olursa olsun sevilmek istediklerini anlatmaya çalışan bir
kitap olduğunu düşünüyorum.
Hepinize keyifli okumalar diliyorum.
Comments
Post a Comment